Depremin yarattığı yıkımın unutulmaması ve bu yıkımın derinleşen ekonomik krizle birlikte yarattığı duruma dikkat çekmek amacıyla Hatay'da toplanan DİSK Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi:
"6 Şubat 2023'te gerçekleşen 11 ilimizi ve 13-14 milyon insanımızı etkileyen deprem felaketinden sonra toplanan DİSK Başkanlar Kurulumuzun sonuç bildirgesi de şu tespit ile başlıyordu: "Bu ülkeyi, bu halkı enkaz altında bıraktılar”
Depremin yedinci ayında Hatay'da bir kez daha sosyal devletin yıkımının ağır sonuçlarını gördük. "Gölgesini satamadığı ağacı kesen”, "memleketi adeta bir şirket gibi yöneten” bu siyasal iktidarın depremi süreklileşen bir felakete dönüştürdüğü gerçeğine tanıklık ettik. Hatay büyük ölçüde yıkıma uğrayan ancak yeniden kuruluşu için gerekli esaslı adımların atılmadığı, daha da ötesi enkazların bile yerinde kaldığı kaderine terk edilen bir şehir.
Binlerce yurttaşımızı yitirdiğimiz Hatay'da ve depremden ağır biçimde etkilenen diğer illerimizde insanlarımız evsizlik ve işsizlik kıskacında; tüm geçim olanaklarından mahrum kalarak adeta sosyal ölümle yüz yüze.
Bu tablo karşısında deprem bölgesindeki illerimizde çalışma hayatı, iş ve gelir güvencesi, sosyal güvenlik, barınma ve eğitim, halk sağlığı ile kadınlara ve çocuklara yönelik özel önlemler alınması şart. Tüm bunlar için daha fazla kaynak ayırmak ve daha fazla sosyal politika şart. Özetle depremden etkilenen kentlerimizi hayata döndürmek için sosyal devlet şart.
Ancak ülkemiz uzun bir süredir AKP iktidarı tarafından sosyal devlet anlayışından uzaklaşarak, giderek daha da sınırsız ve sorumsuz hale gelen bir sermaye egemenliği ile yönetiliyor.
Yüksek enflasyon ve durmak bilmeyen zamlarla her gün bizleri yoksullaştıran, gelir dağılımını hızla bozan; adaletsiz vergi sistemiyle işçiler, emekçiler, emekliler açısından kaşıkla verilenin kepçeyle alındığı bu sistemin yıkıcı etkisi deprem bölgesinde katmerli biçimde yaşanıyor.
İşçilerin düşük ücretlerle ve giderek daha uzun sürelerde çalıştırıldığı; işçi sağlığı ve iş güvenliğinin maliyet unsuru olarak görülmesi nedeniyle iş cinayetlerinin durmadığı; sendikalaşmanın ve sendikal haklarının kullanımının engellendiği; anayasal hakkımız olan grevleri yasaklamakla övünenler tarafından yönetilen ülkemizde düzenin tüm çarkları zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul hale getirmek için dönmekte. Resmi veriler bile son yıllarda giderek büyüyen adaletsizliği ortaya koyuyor: TÜİK verilerine göre Yıllık Gayrisafi Yurt İçi Hasıla içinde emeğin payı 2016'da yüzde 36,3 iken 2022'de 10 puan gerileyerek yüzde 26,3 oldu. Başkanlık döneminde GSYH yüzde 300 büyürken emek gelirleri yüzde 213 ve sermaye gelirleri ise yüzde 332 büyüdü! Yani son altı yılda sermaye büyüdü, kârlar büyüdü ama üretenlerin aldığı pay küçüldü. Son altı yılda büyüyen adaletsizlik, artık bir "bölüşüm krizi” olarak tanımlanmaktadır.
Ülkemizi bölüşüm krizine sürükleyen etmenlerin başında, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, işçi sınıfının örgütlenme ve hak arama yollarının gayet bilinçli politikalarla kapatılması gelmektedir. Bunu yanı sıra mülteci işçiler de ücretler genel seviyesini aşağıya çekmek için kullanılmaktadır. Türkiye işçi sınıfının bir parçası haline gelen mülteci işçilerin düşmanlaştırılarak, daha düşük ücretlerle, daha güvencesiz çalışmaya mahkûm edilmesi işçi sınıfının tamamının çalışma koşullarını olumsuz etkilemektedir.
Yeni açıklanan 2024-2026 dönemi Orta Vadeli Programı da bu düzenin ruhuna uymaktadır. İşçi sınıfı başta olmak üzere halkın taleplerine, özlemlerine, beklentilerine yanıt vermemekte, sermayenin diliyle konuşmakta, sermayeye seslenmektedir.
Orta Vadeli Program'da örgütlenme özgürlüğü, toplu iş sözleşmesi, vergide ve gelirde adalet, emeklilik, ücretler, sosyal güvenlik ve sosyal diyaloğa ilişkin hedeflere yer verilmezken, ücretlerin daha da eriyeceğini, alım gücünün düşeceğini, güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşacağını, emeklilik sorunlarının büyüyeceğini gösteren değerlendirme ve hedefler yer almıştır:
Orta Vadeli Program'a göre hem asgari ücret hem de emekli aylıkları yılın ikinci altı ayı için planlanan enflasyonun çok altında kalmakta ve ücretler erimeye mahkûm edilmektedir. Orta Vadeli Program'daki 2023 yılı enflasyonu öngörüsü yüzde 65'tir. Buna göre ikinci altı ayda öngörülen enflasyon oranı yüzde 38'dir. Oysa asgari ücret yılın ikinci yarısı için yüzde 34 artmıştı. Emekli aylıklarına ise Temmuz 2023'te iyileştirme ile birlikte yüzde 25'lik bir artış uygulanmıştı. Milyonlarca emekli ise sıfır zam almıştı. Orta Vadeli Program'da ilan edilen enflasyon öngörüsüne göre işçiler ve emekliler gelir kaybına uğramaktadır.
Orta Vadeli Program'da kadınlar, gençler ve engelliler başta olmak üzere işçi sınıfına daha da güvencesiz çalışma biçimleri dayatılmaktadır. Programda uzaktan, kısmi ve geçici süreli çalışma ve platform çalışması gibi güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması bir hedef olarak belirtilmektedir. Böylece halihazırda esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerine maruz bırakılan bu grupların daha da güvencesiz çalışmalarının önü de açılmış olacak.
Orta Vadeli Programda, milyonları ilgilendiren haklı bir talep olan "8 Eylül 1999 ve sonrası işe başlayanlar için kademeli emeklilik” başta olmak üzere emeklilikte adalet taleplerine kapı kapatılmıştır. "Sosyal Güvenlik Sisteminin Mali Sürdürülebilirliğinin Güçlenmesi” adı altında "sosyal güvenlik sisteminde kişilerin daha çok istihdamda kalmasını teşvik eden” bir sistemin hayata geçirileceği belirtilerek "bir gün yüzünden 17 yıl geç emekli olma” garabetine devam denmiştir.
Orta Vadeli Program, kamusal emeklilik sistemini güçlendirmek yerine sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesinin önünü açabilecek ve kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasına yol açabilecek tehlikeli hedefler içermektedir. Bu hedefler Orta Vadeli Program'da "İkinci basamak emeklilik sistemi” veya "tamamlayıcı emeklilik sistemi” olarak sunulmuştur. Görülen odur ki ülkeyi yönetenler kıdem tazminatını sürekli olarak başka başka adlar altında, farklı farklı çuvallara sokarak gasp etme hülyasından vazgeçmemektedir. Kıdem tazminatını hedef aldıkları her girişimde başta DİSK olmak üzere işçi sınıfından gerekli yanıtları alanlar, yine de gerçekleşmesi imkânsız bu hülyalarından vazgeçememektedir.
Evet, sermayenin ve sermaye iktidarı AKP'nin bir programı var. Emeği daha fazla yoksullaştırmak, daha fazla güvencesizleştirmek ve bölüşüm krizini büyütmek gibi temel direkler üzerine inşa edilen bu programın karşısına emeğin mücadele programı ile çıkmak DİSK'in üzerine düşen tarihsel bir görevdir.
Özellikle kıdem tazminatına el koyma girişimleri geçmişte de çeşitli kez karşımıza çıkmış, DİSK bu konudaki kararlılığını ve duruşunu işyerlerinden meydanlara defalarca göstermiştir. Başta DİSK olmak üzere işçi sınıfı bu yöndeki her girişimde göstermiştir ki kıdem tazminatına el uzatılamaz. Kıdem tazminatını hedef alan bir girişimde, üretimden gücü kullanmak da dahil olmak üzere demokratik direnme hakkının tüm gerekleri yerine getirilmesine dair kararlılığımızı ülkeyi yönetenlere bir kez daha hatırlatırız.
Bu değerlendirmelerin ışığında DİSK Başkanlar Kurulu'nda aşağıdaki konular ele alınmış ve görüş birliğine varılmıştır:
Bölüşüm krizine karşı "Gelirde Adalet Vergide Adalet " başlığı ile iki yıldır üzerinde yürüdüğümüz mücadele çizgisinin önemli ve çok isabetli olduğunu vurgulayan DİSK Başkanları Kurulu, bu mücadelenin önümüzdeki dönemde de bildiri, afiş, pankart gibi duyuru ve bilgilendirme araçlarını yaygın olarak kullanarak işyeri eylemleri, iş bırakma eylemleri, alan eylemleri, mitingler olarak kademeli bir biçimde yükseltilmesi konusunda görüş birliğine varmıştır.
Asgari ücretin belirlenme sürecini de bu mücadele çizgisinin bir parçası olarak örgütleyecek olan DİSK Başkanlar Kurulu, "Gelirde Adalet, Vergide Adalet" mücadelesini üyesi olsun olmasın tüm işçilerle, diğer işçi konfederasyonları başta olmak üzere emek ve meslek örgütleriyle, toplumun tüm kesimleriyle bütünleşerek ilerletme kararlığını ilan etmektedir.
Örgütlenmemizin ve "Gelirde Adalet Vergide Adalet" mücadelemizin büyütülmesi açısından Bölge Temsilciler Kurullarımızın önemine vurgu yapan DİSK Başkanlar Kurulu, bugüne dek Trakya, İstanbul, Kocaeli, İç Anadolu, Karadeniz, Güney Marmara olarak gerçekleştirilen Bölge Temsilciler Kurullarının Antalya ve Ege Bölgesi'nden başlayarak devam etmesini; Ege Bölge Temsilciler Kurulu'nun kitlesel bir eylem ile de taçlandırılmasını benimsemiştir.
Ortak örgütlenmenin öneminin altını çizen DİSK Başkanlar Kurulu, örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması için de omuz omuza mücadele kararlılığını vurgulamaktadır.
"Emeklilikte adalet ve emeklilere insanca yaşam" konusunu giderek önemini artıran bir örgütlenme ve mücadele alanı olarak tarif eden DİSK Başkanlar Kurulu, Emekli Sen sendikamızla birlikte DİSK'in bu mücadeleye öncülük etmesi gerektiği tespitinden hareketle, 24 Eylül 2023'te İstanbul Kartal'da büyük bir emekli buluşmasının organize edilerek başlatılacak bir mücadele sürecinin TBMM'nin açılmasıyla beraber devam etmesi benimsenmiştir.
Çocuklar, kadınlar, gençler başta olmak üzere, enkaza dönen Hatay'da yeni bir hayat kurmaya çalışan herkesin yararlanacağı bir Psikososyal Destek Merkezini Defne ilçesinde faaliyete sokulması atılan son adımlarda dayanışmayı sürdürme kararlılığını ifade eden DİSK Başkanlar Kurulu, deprem bölgesindeki halkın unutturulmaya çalışılan talepleri konusunda sürecin takipçisi olacağımızı ilan eder.
Teknolojinin gelişmesi, dijitalleşme vb. süreçlerin çalışma hayatına, istihdama, sendikal örgütlenmeye etkileri konusunda sürdürülen çalışmaların bir parçası olarak 30 Eylül 2023'te İstanbul Müze Gazhane'de düzenlenecek olan "Dijitalleşme, Emek, Gelecek ve Türkiye" başlıklı sempozyum için hazırlıklar gözden geçirilmiştir.
DİSK 17. Olağan Genel Kurulu bütün üye sendikaların hazırlıklarını tamamlamasının ardından Şubat 2024'te İstanbul'da toplanacaktır."