bazı hayatlar vardır ki, söylenemeyenlerin ve yaşanamayanların üzerine kurulur. iki kişilik, ama yalnız hayatlar… işte onların oluşumunun temelinde bu nicelik karşılaştırması yatar, bu gerçeklik yatar; yaşanmayanların yaşanabileceklerden çok olması…
düşünüyorum da, hayaller kurmak belki de o hayalleri yaşamaktan daha önemli olduğu hissi oluşuyor bende. her hücremde ağzından çıkacak bir lafla hayal kurmamın bile bitebileceği korkusu kol geziyor. konuşamıyorum, ya da konuşmak istediklerim saklamaya yönelik basit laflar oluyor, çoğu zaman kendimden bile saklamaya yönelik çocuksu laflar…
yaşanılmayan şeyler bunlar. hiçbir zaman da yaşanılmayacak olan… her zaman kendimden sakınacağım, her zaman ötekinden saklayacağım. söylemek istediğim bir sürü şeyi susacağım. “seni özlüyorum” demeyi “seni özlüyordum” diyeceğim zamana kadar erteleyeceğim, hiç gelmeyecek olan zamana kadar. kaybedeceğimi bildiğim-ama aslında çoktan kaybetmiş olduğum hayatlar, yitirilmiş aşklar.
ben en çok ilk aşkımı kaybettim sanıyordum. hayatım boyunca unutmayacağım -en büyük- söylenmemiş “seni seviyorum” un sahibini, yanılmışım… ilk aşk ta unutulabiliyormuş, unutturulabiliyormuş… ben en çok onu sustum kendime, en çok ona ağladım kendimde. söylenemeyenlerin çok olduğunu sonradan anladım çünkü. en kötüsü de, anladığım sadece benim söyleyemediklerim değilmiş ikimizin kaybettiği. o da söyleyememiş, ben de söyleyememişim; biz söyleyememişiz, biz kaybetmişiz.
…
bir kez kaybetti mi insan bir daha kaybetmez sanırdım, en azından kaybetmek istemez sanırdım. yine yanılmışım. ikinci (?) -en büyük- söylenmemiş “seni seviyorum” u susuyorum hayatımın şu döneminde. bu kadar zaman sonra, tekrar ağlıyorum söyleyemediklerime. korkuyorum.
…
aşk’ın en güzel tanımı yaşanamayanlardan çıkarmış meğer. gizem istiyor çünkü aşk, bir yaşanmamışlığında bir bilinemezlik olmalı.
aşk’ı en güzel haliyle yaşayabilirdim belki, ama en güzel aşkı yaşadıklarımla anlatamazdım sanırım. mutlaka, hayallerimden arta kalan birşeyler koymalıyım, mutlaka biraz kaybettiklerimi koymalıyım. o yüzden hayatım hep istemeden kaybettiklerimle doludur. arkalarından hayal kurmayı tercih ettiğim, düşünüp ağlamak isteyeceğim, gözyaşlarımla yeni hayaller ıslatacağım, yeni hayalleri eski kayıplarla süsleyeceğim bir hayat peşindeyim hep. bana düşen bu belki de. söylemek istemeyip söylemediğim halde -isteyip de söylememişim gibi- pişman olduğum yitik aşkların doldurduğu bir hayat.
…
yine özleyen ben oluyorum..
ben, yine de, ağlıyorum…
sanırım hep böyle olacak…
hıçkırıkların bittiği yerde elinde çiçeklerle gelen yaşanmamışlıkların yaşlı gözyaşları oturacak soğuk mermerin üstüne…
her damlası söylenemeyenleri anlatan gözyaşları…